top of page

13 Reasons Why ve İntihara Özen(diril)iş

  • Yazarın fotoğrafı: Melodi Simson
    Melodi Simson
  • 13 Tem 2017
  • 5 dakikada okunur

Netflix’in yine uçuşa geçtiği bir dönemdeyiz. Sıradan televizyon kanallarının cesaret edemediği türden konuları inanılmaz sürükleyici ve akıcı bir tonda işleyebilmesi Netflix’in en büyük avantajlarından biri. Bir anda gündemimize bomba gibi düşen ve bir oturuşta bitirdiğimiz diziler furyasına en son katılanlar arasında Jay Asher'ın aynı isimli romanından uyarlanan ''13 Reasons Why'' var.

--- Spoiler içerir. ----

13 Reasons Why; Lise öğrencisi Hannah Baker'ın geçirdiği zorlu ergenlik dönemini ve yaşadıklarına daha fazla dayanamamasından ötürü intihar etmesinin tetiklediği olaylar örgüsünü konu alıyor. Ancak, Hannah'yı kendisiyle aynı kaderi seçmiş gençlerden ayıran bir özellik var. O, ''çaresizliği'' kabul etmeyecektir. O, onu ölümü seçmeye iten bütün sebeplerden (!), ardında bıraktığı 13 kaset ile, tek tek intikam alacaktır.

Dizi, sürükleyici tonu sayesinde daha ilk 5 dakikasından hedef kitlesi olan gençlerin ilgisini çekmeyi başarıyor. Öğreniyoruz ki; Hannah'yı ölüme iten 13 sebepten her biri, onunla okul hayatı boyunca ufak bile olsa bir etkileşim yaşamış olan 13 farklı insan... Kasetler ise Hannah'nın iç dünyasını ve bu insanlarla yaşadıklarını detaylarıyla anlattığı bir günlük niteliği taşıyor. Hannah'nın ölümünden sonra bu kasetler onun sadık bir arkadaşı tarafından sürekli el değiştirilerek, 13 sebebin her birine Hannah'yı nasıl etkilediklerini görebilmeleri ve yaptıklarından ders çıkarmaları için teslim ediliyor.

Bu, hiç şüphesiz, Lise çağında zor zamanlar geçirmiş ve yaşıtları tarafından zorbalığa uğramış her genç, ve bunun üstesinden hala gelememiş her yetişkin için müthiş bir intikam fantezisi. Bize acı çektiren insana kendi ellerimizle acı çektirdiğimiz senaryoları hepimiz bir kez bile olsa oynatmışızdır hayallerimizde. Yaralanmış ve aciz hissetsin istemişizdir o insan... Tıpkı zamanında bize hissettirdiği gibi... Bu senaryolar genelde - eğer bir çizgi roman kahramanı değilseniz - hayal olarak kalmaya mahkumdur. Çünkü intikamın etik olmayan yanları ve toplumca hoş karşılanmadığı gibi sonradan edindiğimiz bir takım bilgiler ve ruhsal esnekliğimiz sayesinde, yaralarımızı sarıp yaşamaya kaldığımız yerden devam edebiliriz.

Ruhsal esnekliğe sahip insanlar, zor geçen yaşam evrelerine dayanıklılık gösterebilir ve aldıkları psikolojik darbelerin altından daha da güçlenmiş bir şekilde kalkıp, hayatlarına devam edebilir. Yani başa çıkabilecekleri durumlarla başa çıkmayı, başa çıkılamayacak olan durumları da kabullenmeyi başarırlar. Buna psikolojide "resilience" adı verilir. Bazı insanlar doğuştan bu şekilde doğar, bazıları ise bireysel kimliklerinin oluşmaya başladığı ergenlik çağında (veya sonrasında) bu yetiyi edinir. Daha az resilient olan insanlar - Hannah gibi - aldıkları darbelerin altında iyice ezilebilir ve tercihlerini kendilerini tamamen yok etmekten yana kullanabilir. İşte tam da burada 13 Reasons Why'ın intikam ve intihar kavramlarını birbirleriyle bu denli ilintilemiş olmasının problematik yanları ortaya çıkıyor.

İntihar, gençlik romanlarında uzun süreden beri var olan bir motif. Ancak, işlenirken üzerine uzunca bir süre düşünülmesi ve dikkat edilmesi gereken hassas bir konu. 13 Reasons Why'da hikayeyi Hannah'nın ağzından dinlediğimiz için kendimizi ister istemez Hannah'nın tarafında hissediyoruz. Kendimizi onun yerine koyup, Hannah ile özdeşleştiriyoruz. İzleyici olarak katarsisi Hannah'nın ağzından işittiğimiz ve onun yarattığı gerçeklikle yaşıyoruz. Ona acı çektiren herkes bizim için de bir canavar kimliğine bürünüyor ve tüm senaryo, zihnimizde, Hannah'yı ''kötü'' insanları cezalandırmak için kendini ''feda'' etmiş bir şehit olarak şekillendiriveriyor. Yani, bu denli ciddi bir mesele olan intiharı bir anda romantikleştirmiş oluyor.

Ama işin aslı şu: Hannah karşısına çıkan engellerin üstesinden tek başına gelememiş, destek görmediğini düşündüğü için kendini değersiz hissetmiş ve başkalarını cezalandırmak için kendini geleceğinden mahrum etmiş bir genç kız aslında sadece...İntihar’ı bir çözüm yolu hatta daha da önemlisi; geçerli bir intikam alma yolu olarak gösteren dizinin atladığı önemli bir nokta var. Hannah’nın intikam almak için bu yolu seçmiş olması onun hayatında vereceği son karar olmuştur: Çünkü Hannah artık geri gelmeyecek, büyüyemeyecek, iyileşemeyecek, aşkı dolu dolu yaşayamayacak, mezun olamayacak, kendini bulamayacaktır... Çünkü Hannah, başkalarını cezalandırmak pahasına kendini yok etmeyi göze almıştır.

Ergen psikolojisi alanında yaptığı araştırmalarıyla ünlü Profesör B. Bradford Brown, ergenlik yıllarının verimli geçmesi için bir gencin 4 farklı kıstasta yeteri kadar doygunluğa ulaşması gerekliğini savunur. Bu kıstaslar:

1. Farklılaşmak - bireysel kimliklerini oluşturmak ve özerklik kazanmak

2. Uyum sağlamak - yaşıtları tarafından kabul görmek ve arkadaş grubu oluşturmak

3. Kendini kanıtlamak - Başarılı olabileceğine inandığı alanları bulmak, yeteneklerini ortaya çıkarmak/geliştirmek

4. Kök salmak - Belirli aktivitelere, inançlara ve hedeflere bağlılık gösterebilmek.

Hannah'nın yeni bir okulun bünyesine katılması ile başlayan hikayesinde, onun ne zaman farklılaşmaya çalışsa dışlandığına; uyum sağlama yolluna gittikçe de en yakın arkadaşlarının bile gazabına uğradığına izleyici olarak tanık oluyoruz. Kendini ifade edebilmek için şiir yazımı derslerine gitmeye başladığı zaman bunun Hannah için bir umut ışığı olabileceğini düşünüyoruz ama yaralanmayacağını düşünerek kendi iç dünyasını gözler önüne sermesi ve bir arkadaşının bunu suistimal etmesi üzerine bu da, maalesef, kısa süreli bir tedavi yöntemi olmakla kalıyor.

Hannah'nın kimliğini oluşturabilmesi için dışarıdan beklediği desteği alamadığı su götürmez bir gerçek... Ancak, dizi; bir insanın intiharına sebep olan şeylerin tamamen dış kaynaklı olabileceği yanılgısına düşüyor.

Dizide ''sebep''lerden biri olan Marcus, okul sisteminin ve modern gençliğin ''normal'' kabul ettiği çarpık davranış biçimlerini sorgulatan bir noktaya parmak basıyor. Marcus, Hannah'nın bu kasetleri hazırlamasının ardındaki güdüyü Hannah'nın ''ilgi istemesi''ne bağlıyor. Ne de olsa Hannah'nın yaşadığı bir çok şey, Amerikan liselerindeki çoğu kızın yaşadıklarından çok da farklı değildir...

(''Nothing anyone did to [Hannah] was any different than what happens to every girl at every high school. She just wanted attention.'')

Bu acı ama gerçek cümle ile, Marcus iki farklı noktayı görmemizi sağlıyor: Biri, okul sisteminin bu tür ölümlere sebebiyet vermemek için köklü bir değişime gitmesi gerektiği, ötekisi ise, bir insanın dış etkenlere nasıl tepki vereceğinin öncelikle kendi iç dünyasında şekillendiği...

Hannah, her lise çağındaki çocuğun maruz kalabileceği türden dışlayıcı davranışların yanı sıra, lise ortamında kadın olmanın getirdiği birtakım aşağılayıcı durumların da odak noktası oluyor. Hoşlandığı çocuk tarafından tacize uğrayıp tüm okula ifşa ediliyor, tecavüze uğruyor, arkadaşları tarafından bir cinsel obje olarak görülüyor ve üstüne üstlük bütün bunlara ''katlanması'' bekleniyor. Medyanın azınlıklara karşı hala önyargılı yaklaşması ve içinde bulunduğumuz bu ataerkil toplumun yapay normlarının ''değişmez'' kabul edilmesi gibi sebeplerden ötürü; birçok marjinalleştirilmiş azınlık grup gibi, kadınlar da sosyal hayatlarını diledikleri gibi yaşamaya çalıştıkça eziliyor. Burada; kadının toplumdaki yerini demode kıstaslara bağlı kalmadan yeniden belirlemek ve toplumun bu konudaki algısını kökünden değiştirmek ihtiyacı daha da belirginleşiyor.

Holokosttan kurtulan, Varoluşçu psikolojinin bir ayağı olarak kabul edilen Logoterapi'nin kurucusu Viktor Frankl'ın doktrinine göre; insan olmak sorumluluk gerektirir. Kimse başkasının acısını üstlenemez çünkü insan kendi varlığından bizzat kendisi sorumludur. Bu sorumluluğun farkına varıp acının hayatın bir parçası olduğunu kabullenen ve ışığı tekrar görme umudunu elden bırakmayan kimseler; en karanlık zamanların bile üstesinden gelebilir. Kısacası yaşamı anlamlı kılan; insanın kendi içinde barındırdığı o zorluklara göğüs gerebilme yetisi ve yaşadıklarına ne tür bir tepki verebileceğini seçebilme özgürlüğüdür.

(''...everything can be taken from a man but one thing: the last of the human freedoms -- to choose one's attitude in any given set of circumstances, to choose one's own way." - Frankl)

İnsanın insana yapabileceği zulümün ne kadar uç noktalara gelebileceğine Holokost esnasında bizzat kendi tanık olmuş olan Frankl, o zorlu süreçte bile insanların çeşitli dayanaklara sığınarak hayata nasıl tutunduğunu görmüş. Hannah gibi onlarca kız da, her sene okul sisteminin çeşitli zorlukları ile mücadele etmek zorunda kalıyor ve her biri bu zorluklara kendi kararları ve benlikleri doğrultusunda bir tepki veriyor. Bazıları silkinip hayatlarındaki iyi noktalara odaklanmayı öğreniyor, bazıları zorbalığa zorbalıkla karşılık vermeyi yeğliyor, bazıları da Hannah gibi kendilerini yok etmeyi seçiyor.

Hannah'nın ölümünden sonra, ona sırılsıklam aşık olan Clay ve Hannah'nın ailesi haricinde yas tutan insanları görmüyoruz. Ölümü tüm gerçekliği ve çıplaklığıyla deneyimlemiyoruz. Onun yerine, Hannah'nın hikayesi sanki gerçeklikten uzak bir polisiye romanmış gibi, Hannah'nın suçluları tek tek ifşa etmesini bekliyoruz. Bu şekilde de, ölümü mutlak bir sondan ziyade bir oyunmuş gibi algılamaya başlıyoruz. Hannah'nın ölümünden sonra bile, kasetler sayesinde ''ölümsüzleşebildiğini'' gören gençlerin bu intikam fantezisini içselleştirmemelerini beklemek bana kalırsa biraz çocukça olur. Nitekim, yakın zamanda okuduğum bir habere göre; Peru'da 23 yaşında bir genç, ardında onu ''ölüme iten kişilere'' ithaf ettiği kayıtlar bırakarak intihar etmiş. Bu bir hayli üzücü bir olay. Psikolojik olarak zarar görmüş bir genç; yardım istemek yerine, kendisiyle benzeştirdiği Hannah'nın ayak izlerinden giderek kendini geleceğinden mahrum ediyor...

Hannah'nın intiharının hikayesinin bu şekilde işlenmesi okul sistemleri hakkında yanlış olan bir çok şeyi gözler önüne serse de, sürükleyici ve bir o kadar da gerçeküstü bir intikam fantezisi ile bezenmiş olması, intihar fikrinin ciddiyetini istemsiz bir şekilde baltalıyor. Dizi kendi içinde her ne kadar başarılı olursa olsun, insanların üzerinde yaratabileceği etki büyük bir tartışma konusu...


 
 
 

Yorumlar


© 2023 by Urban Artist. Proudly created with Wix.com

bottom of page