top of page

Melodili Yazılar - 1: Falling Slowly ve Zamanlama

  • Yazarın fotoğrafı: Melodi Simson
    Melodi Simson
  • 18 Nis 2017
  • 4 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 2 Ağu 2022


Bu entry'nin melodisi: ''Falling Slowly'' - Glen Hansard & Marketa Irglova (ONCE filmi'nden...)




Kız; sokakta gözleri kapalı, hissederek, adeta o anı tekrar yaşayarak şarkılarını söylemekte olan Erkek'i izliyordur. Yanına sokulur sessizce.

Nakarat...

Erkek; (hala da gözleri kapalı) ağzından çıkan, buram buram kalp kırıklığı kokan sözlerin yükünden olsa gerek, haykırmaktadır şimdi çaresizliğini... Gitgide yükselir sesi... Kırılmış kalbinin enkazının altında hala hayatta olduğunu göstermeye çalışırcasına; varlığını tüm dünyaya, özellikle de O'na kanıtlamaya çalışırcasına haykırır o aşk dolu sözleri...

Kız hayran hayran izler...

Derken şarkı biter. Erkek gözlerini açar ve karşısında kendisini pür dikkat izlemekte olan Kız'ı görür. Kız alkışlar. Çok beğenmiştir şarkıyı.

''Size mi ait?'', diye sorar şarkı için.

Erkek, buruk, kaçırır bakışlarını.

''Evet'', diye cevaplar usulca...

En sevdiğim fimlerden biri olan, John Carney imzalı Once filminin ilk sahnesi bu şekilde gelişir. Yarım kalmış insanların yarım kalmış öyküsü Once... Tesadüfen karşılaşıp bir süreliğine birbirlerini tamamlamaya, onarmaya çalışmış insanların öyküsü... Yakalanmış fırsatların, var gücüyle unutulmaya çalışılan 'keşke'lerin, hayata rağmen dolu dolu yaşanmış o anların öyküsü...

Film, isimsiz iki karakter etrafında dönüyor. Erkek, İrlanda'lı aşk acısı çeken, yetenekli ancak çekingen bir müzisyendir. En büyük hayali bir albüm çıkarmaktır ancak maddi durumu iyi olmadığı için bu hayalini sürekli ertelemiştir. Babasının tamirci dükkanında ona yardım ederken, bir yandan da sokaklarda müzik yaparak para kazanmaya çalışır. Kız ise, kocasından ayrı Çek göçmeni bir annedir. Ufacık bir evde annesi ve kızıyla birlikte yaşamaktadır. Çok cana yakın ve sevecen biri olmasının yanı sıra, piyanoya da yatkınlığı vardır. Ilık bir Dublin akşamı yolları tesadüfen kesişen bu iki yabancı, onları bir araya getiren müzik sayesinde yapım şirketlerine yollamak üzere bir demo yapmaya karar verecek ve bu sayede birbirlerini daha yakından tanıma fırsatı yakalamış olacaklardır. Carney'in iki oyuncuya da bir isim vermeyişi; onları özelleştirmekten/sahiplenmekten çekinmesi üzerine uzunca bir süre düşündüm. Neden bu tür bir yola gitmiş olabilir, diye irdeledim. Filmi defalarca izledikten sonra, aklımda en çok kalan şeyin filmin müzikleri olduğunu farkettim. Once deyince artık aklıma ilk olarak ''Falling Slowly'' veya filmdeki en sevdiğim şarkı olan ''If You Want Me'' geliyor. Ardından anladım ki, bu filmde başrol ne kız ne de erkek. Bu filmde başrol Müzik. Müzik'i gölgelememek, ikinci plana atılmasını engellemek için; karakterlerin kimliklerini isimleri ile değil müzikleriyle özdeşleştirmemizi sağlamak için bu yola başvurulmuş bence. İnsanın ruhunun derinliklerine işleyen, kalbinin tellerini titreten duyguları, tümüyle müzik yoluyla iletiyor izleyiciye Carney. Hikayelerini diyalogdan çok şarkı sözlerinde ve melodinin kendisinde bulmamızı istiyor. Filmin Oscar ödüllü şarkısı ''Falling Slowly'', Erkek'in artık Londa'da yaşayan eski sevgilisi ve yitirilen bir ilişkinin ardından yazdığı duygu yüklü bir parça... Erkek'in duygu durumunu gözler önüne seren bu parçanın film içerisinde stratejik bir önemi daha var. Parçanın yer aldığı sahnede Erkek ile Kız ilk defa birlikte müzik yapıyorlar ve bu da birbirlerini daha iyi tanımak adına attıkları ilk adımı temsil ediyor. Kız ilk birkaç saniye, usulca, şarkıyı söylemekte olan Erkek'i izliyor. Eşlik etmeden önce O'nu anlamaya, hissetmeye çalışıyor. Birkaç saniye yetiyor herşeye. Aynı sayfada olduklarını, kendisinin de hayat yorgunu olduğunu anlamasına o birkaç saniye yetiyor. Piyanoya değdiği an, doğru notalar dökülüveriyor parmaklarından. Parçayı sanki yıllardır çalıp söylüyormuşçasına, kusursuz bir şekilde eşlik etmeye başlıyor Erkek'e. Bir refleks gibi organik ve kendiliğinden gelişiyor herşey. Zorlamaksızın, ısrar etmeksizin, tamamen kendiliğinden... Parça, Kız'ın da içindeki yaşanmışlığa hitap ettiği için zamanlamanın ne kadar doğru olduğunu bu mükemmel uyum sayesinde anlıyoruz. Kaderin; bu iki yaralı insanı, hayattaki sıkışmışlıklarını üzerlerinden atabilmeleri ve belli şeyleri geride bırakabilmeleri için birbirlerinin karşısına çıkardığına inanıveriyoruz. Maziyi unutup sıfırdan başlamak için ihtiyaçları olan o bir tutam umut da belki birbirlerinin kalplerinde - ve enstrümanlarında - gizli. Müzik; umudun ışığı, değişimin bir sembolu ve ikilinin hayatında bir dönüm noktası haline geliyor bu şekilde.

I don't know you

But I want you

All the more for that

Words fall through me

And always fool me

And I can't react

And games that never amount

To more than they're meant

Will play themselves out

Take this sinking boat and point it home

We've still got time.

Doğru zamanlama diye birşeyin varlığına inanıyorum. Bazı insanlar tam ihtiyacınız olduğu zamanlarda çıkar karşınıza. Onarıma ihtiyaç duyduğunuz bir anda imdadınıza yetişir; tamir ederler sizi. Kalbinizin kırıklarını şikayet etmeksizin bir bir yapıştırır, yaralarınıza merhem olurlar. Sonra da bir bakmışsınız öncekinden daha dayanıklı bir hale gelmişsiniz. Sapasağlam. İzlerin esamesi kalmamış vücudunuzda.

Ama bazen de hazırlıksız yakalanırsınız. Siz yaralarınızdan henüz vazgeçmek istemezken, sargı bezi tutuşturmaya çalışırlar elinize. Affalarsınız. Zor gelir işte o zaman çabalamak. ''Kendiliğinden geçsin, zamana bırakmak istiyorum'' diyerek reddedersiniz o sargı bezini almayı. Geçmişin bir hatırlatıcısı niteliğinde gözünüzün önünde dursun istersiniz yara izleriniz. Ne de olsa kabullenmek; geçmiş ile barışabilmenin bir yoludur.

Zamanlamaya inandığım gibi zamanın dolabileceğine de inanıyorum. Dahasını veya farklısını istemeye başlayabiliyoruz bir süre sonra. Beklentilerimiz değişiyor, biz değişebiliyoruz. Karşımızdaki kişi artık bize iyi gelmemeye başlayınca kendi yolumuza devam etmek istiyoruz. İlişkilerin en bencil tarafı da bu bence. Maskeler düştüğünde yeni bir sahneye başlamak yerine, perdeyi kapamayı yeğliyoruz. Peki bunu neden yapıyoruz? Sabrımız tükendiği için mi? Sevgi bittiği için mi? Emin değilim açıkçası. Belki de hepsi. Belki de daha fazlası... Belki de zamanlamanın doğru olmasına rağmen o kişinin bizim için artık doğru olmadığını farkediyoruz bu esnada. Bizi geçmişe ve aynı hatalara demirlediklerini; limandan ayrılıp kendi açık denizimizde yepyeni maceralara yelken açmamıza engel teşkil ettiklerini görüyoruz belki de zamanla. (Spoiler) Once'ın karakterleri demolarını bitirdikten sonra kendi yollarına gitmeyi tercih ediyorlar. O pespembe, bir avuç peri tozlu Hollywood romanslarından aşina olduğumuz gibi birlikte kalıp sonsuza kadar mutlu yaşamıyorlar. İşte tam da bu sebepten, film, inandırıcılığı elden bırakmamış oluyor. Birbirlerini sıkışmışlıktan kurtardıktan, birbirlerini iyileştirdikten sonra artık ilerlemenin zamanı geldiğini anlıyor ikisi de. Hayallerinin peşinden gidebilmeleri için, birbirlerini serbest bırakmaları gerektiğini anlıyorlar. Zamanı geldiğinde vazgeçebilmek bencillik değil de, büyük bir erdemdir belki de. Kim bilir... Birlikte zamanlarının bitmiş olması birlikte yaşadıklarının önemini bir nebze bile azaltmıyor. Çünkü onlar bir zamanlar, ılık bir Dublin akşamında karşılaşmış ve müzik ile beraber birçok şeyi paylaşmış iki insan. Belki de onların hikayesi aslında yarım kalmamıştır. Tam da bitmesi gereken yerde noktalanmıştır. Kim bilir...


 
 
 

Yorumlar


© 2023 by Urban Artist. Proudly created with Wix.com

bottom of page