Spordayız!
- Melodi Simson
- 27 Mar 2017
- 4 dakikada okunur

Fi tarihinde bir spor salonuna yazılmıştım. İsim vermeyeceğim ama hani şu 10 metrede bir karşınıza çıkan ünlü chain'lerden bir tanesiydi... Ben şanına kanıp yazılmadım ama tabi ki. Hamurunda tembellik olan bendeniz; evime en yakın olan spor salonunu seçtim ve bu klostrofobik, bangır bangır disko müziğiyle inleyen, yalnızca en ucuz spot ışıklarıyla aydınlatıldığı için dört bir yanı aynalarla çevreli düdük kadar salonda vücudunuzun her bir kusurunun fark edildiği bu modern Çin işkencesinin içerisinde buluverdim kendimi. Daha önce dumbell kelimesini yalnızca hepimizin muhterem hocası, mitik dünyanın gözbebeği profesör Dumbledore'un isminin içerisinde duymuş olan ben; şimdi şebek gibi görünmeden bunlarla çalışmayı öğrenmeliydim. Hoş... Etrafımda düzgün görünen bir tane bile insan yoktu gerçi... Ben neyden utanıyordum? Eğer hiç, 'Erkekler doğum yapabilseydi doğum esnasında nasıl görünürlerdi?' diye merak ettiyseniz mekik çeken birini izleyin. O nefes alış verişleri, yüzlerindeki o acı ifade... Adamın yanına gidip, elini tutasım ve ''İT!!! HADI AZ KALDI! KAFA GÖRÜNDÜ!'' diye moral veresim geliyor resmen her seferinde. Ama bana gerek yok çünkü salonlarda bu işin muadilini personal trainer dediğimiz, dünyevi azrailler üstlenmiş. Terinizi her damlasına kadar emmiş o M.Ö. 500 yılından kalma tarihi spor salonu matında siz son nefesinizi vermeye ciddi ciddi hazırlanırken; yanı başınızdaki trainer'ınız sizi motive etmek için elinden geleni yapacaktır. Çünkü ne pahasına olursa olsun o son şınav çekilmelidir. VE ÇEKİLECEKTİR DE! O salonda hepimiz birer Rocky'yiz ve bizim lügatımızda ACI YOK! (en azından ilk 10 dakika...sonrası Allah kerim...) İşkencelerin Anası: Cycling Dersi Öğlen üst üste yediğim zeytinli ekmekler bir türlü aklımdan çıkmıyor, kendimi sanki adam öldürmüşüm gibi suçlu hissettiğim bir günde; cycling dersine bir şans vermeye karar vermiştim. Eğer benim gibi kof, iki adım yokuş çıkınca nefes nefese kalan biriyseniz; bu dersi kesinlikle pas geçmenizi öneririm. Ha yok, 'ben turp gibi adamım. İki pedal çevirmek bana koymaz' diyorsanız, buyurun olacakları kendiniz görün. Ben uyarımı yaptım. Kendinizi bir arkadaş/aile/sevgili gazıyla bu derslerin birinde bulduysanız; çok işinize yarayacak bir kaç naçizane tavsiyede bulunmak istiyorum. Öncelikle bu gazı size veren sevgiliniz ise eğer, önce onu bir salın. Sizi spora gönderen biriyle hala ne işiniz var?! Hemen birlikte paket paket Milka LU yiyebileceğiniz birine terfi etmenizi öneririm. Çocuğu saldınız ve yine de akıllanmayıp, kendinizi cycling'de bulduysanız; hemen aşağıdaki konulara dikkatinizi çekmek istiyorum. ASLA YAPMAYIN: 1-) Ne yaparsanız yapın ama asla hocayla göz göze gelmeyin! Cycling dersinde hocayla göz teması kurmak; hayatınızın baharında ölüm fermanınızı imzalamakla eş değerdir. Bir kere o temas kuruldu mu, hoca sizi asla rahat bırakmayacaktır. Tebrikler, mimlendiniz. Sıkıysa yavaşlayın şimdi şarkının o en yüksek tempolu kısmında... Hocadan o kadar çok kaş göz işareti yiyeceksiniz ki; bu durum ''acaba adama inme mi iniyor?'' diye düşünmenize sebep olabilir. Merak etmeyin. Adam haftanın beş günü cycling yapıyor; muhtemelen sizden ve benden uzun yaşayacaktır... ''Haydi, durmak yok, hızlanıyoruz!'' Yahu bacaklarımı hissetmiyorum; daha fazla pedal çevirecek takatim kalmadı; sen bizi daha da hızlandırmaya çalışıyorsun?! Bir kere önce müziği biraz kısabilir miyiz?! ... Beynimin her bir kıvrımında farklı bir şikayet dolanmaya başlıyor. Bravo, Deli Kız... Ruhen yanındaki 65'lik abiden bile daha yaşlı olduğunu kanıtladın...
2-) Aynalara değil önünüze bakın! Anlamadığım bir şey de etrafta Narcissus'u bile kendinden nefret ettirecek derecede çok ayna bulunması... Neden? Pedal çevirdikçe lömbür lömbür hoplayan göbeğimizden, bıngılı çıkan kollarımızdan; disko ışıklarının altında parlayarak alnımızdan süzülen ter damlalarını sayarken kendimizden daha da nefret edip, bu Çin işkencesine bağımlı kalalım diye mi? Eğer öyle ise güzel taktik... Kendinizi incelemekten zar zor adapte olmayı başardığınız tempoyu kaçırdığınızda hocanın "Haydi! Daha hızlı!" diye bağırmasıyla irkilmeniz artık an meselesi... Bir de hoca artık sizi belledi ya; şimdi onun için sürekli aynada kendini izleyen, asla tempoya ayak uyduramayan bir et yığınından farksızsınız. Ama üzülmeyin bu da geçecek.
3-) Kendinizi etrafınızdaki diğer insanlarla karşılaştırmayı bırakın...Yoksa işin içinden çıkamazsınız. Önceki iki tavsiyemde fazlasıyla olumsuz bir portre çizdiğimin farkındayım, ama bu tamamen benim hissiyatım. Solumdaki fosforlu turuncu spor sütyeniyle adeta bir Victoria's Secret meleği gibi görünen kadının benimle aynı hisleri paylaşmadığından adım gibi eminim. Benim koltuk altlarım, sırtım ter izi içinde; t-shirtüm kendi isteğimin dışında vücuduma yapışmış, yağmurda ıslanmış bir köpek gibi görünüyorum (muhtemelen öyle de kokuyorumdur...) Yanımdaki Allesandra'da ise terin esamesi yok. Yüzü apaydınlık; sağlık fışkırıyor resmen her yerinden. Kadın dediğin budur işte, diyorum kendi kendime. O işkence anında bile zerafeti elinden bırakmıyor ablamız. Ben ise darmadağın olmuşum. 1 saat önce saçlarım at kuyruğu şeklinde topluydu. Şimdi ise kuyruk enseme kadar düşmüş, terden alnıma yapışmış saç telleri; bırakın atın kuyruğunu olsa olsa metamorfoz geçirmekte olan bir ipek böceğinin kozasını andıran bir hal almış. O an anlıyorum ki kendinizi etrafınızdaki insanlarla kıyaslamak; salonda kendinize yapabileceğiniz en motivasyon baltalayıcı eylemmiş meğersem. Herkesin mutlaka kendi hakkında sevmediği bir şeyler vardır. Turunculu Allesandra bile allah bilir aynanın karşısına geçince üst bacaklarındaki etleri sıkıştırıp zar zor portakal kabuğu görünümüne getirdikten sonra, "Tanrım çok selülitliyim!" diye yakınıyordur. İnsanoğlu böyledir çünkü. Özgüven dediğimiz bu meret hiç bir zaman tamı tamına oturmuyor ne yazık ki karakterlerimizde.
4-) Dert etmeyin, eğlenmenize bakın... O son şınavı çekemediniz mi? Siz dumbell'ları değil; artık onlar mı sizi kaldırmaya başladı? Derin bir nefes alın. Yapamayıverin bir kere de... Bir şeycik olmaz. Kimseye kendinizi kanıtlamak zorunda değilsiniz. Zevk almadan yapılan bir şeyi sevmek çok zordur. Yalnızca o anın tadını çıkarın; kimse sizi yargılamıyor, taytınızın içinde de şişman görünmüyorsunuz merak etmeyin...




Yorumlar